­

ATATÜRK’ÜN KÜLTÜR ANLAYIŞI

ATATÜRK’ÜN KÜLTÜR ANLAYIŞI

 

Kültürün bugüne kadar çok çeşitli tanımlamaları yapıldığı halde, bu sayı gitgide artmaktadır. Bunlar madde ve manaya göre değişebildikleri gibi, zamana göre de farklılık arz ediyor. Bilindiği üzere kültür, sosyolojinin en önde gelen kavramlarından biridir. Latince kökenli bir kelimeden türeyen kültürün manası “toprağın işlenmesi” demek olup; daha sonraları özellikle Batı dillerinde kazandığı anlam olan “yüksek dereceli bilgi, insan vücudunun ve ruhunun terbiyesi, sanat ve fikir eserlerinin geliştirilmesi” şekliyle Türkçemize girmiştir. Bir bakıma insanın her açıdan yetişmesi ve bu olgunluğunu ilerleterek, yaymasıdır. Ayrıca bu kelimeye değişik bazı manalar da verilmiştir.

Kültür, umumiyetle insanların yaşama tarzları ve hayatlarını sürdürürken ortaya koydukları maddi-manevi bütün anlayışlardır şeklinde tarif edilmeye çalışılır.

Bunun içine gelenek-görenek, töre, ahlakî kurallar, dinî, felsefî, edebî, iktisadî toplumsal müesseseler ve sanatsal zevkler ile insanı hayata bağlayan ve onu ayakta tutmaya yarayan ruhî ve fizikî değerler dâhil edilir.

Bütün bunlar, kültürün daha çok toplulukların kendilerine has yaşayış ve davranışları olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte kültür genellikle maddi unsurlar değil, manevi yapı olarak düşünülmektedir. Kültürel meselelerin izahı ve bu kelimenin tanımlanmasında, Türkiye’de en önde gelen ilim ve fikir adamı, ünlü Türk sosyologu Ziya Gökalp,

 kültür; bir milletin dinî, ahlakî, hukukî, ilmî, bediî, lisanî, iktisadî, teknik hayatlarının ahenkli toplamıdır, derken; kültürü herkes kendi bakış açısına göre, yukarıda çizilen ana çerçeve dâhilinde izaha çalışmaktadır.

Fakat bir aralık, tarih ve dilde tasfiye hususunda çok ileri gidilmiş ve bunun neticesinde de komik durumlar ortaya çıkınca, bundan vazgeçilmiştirDaha çok Güneş-Dil Teorisi diye adlandırılan bu politikanın şüphesiz birtakım eksiklikleri vardı. Ancak konuyu o zamanın şartları içinde incelediğimizde, bunun bir ihtiyaç olduğunu da kimse inkâr edemez

Milli bütünlüğün esaslarından biri olan kültür meselesinin asla hafife alınamayacağını bilen Mustafa Kemal Atatürk, Uşak Türk Ocağında yaptığı konuşmasında;

“milli kültürünü ihmal eden milletlerin geleceği felaket ve perişanlık olmuştur. Türkler her şeyden ziyade milli kültürlerinde çok kuvvetlidirler. Bu kuvvet sayesindedir ki, asırların vurduğu darbeler karşısında varlığını müdafaaya muvaffak olmuştur” diyor. Ayrıca 1935 senesinde Cumhuriyet Halk Partisinin kurultayında yaptığı; “Türk milleti ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi uluslar arasında tanınır”, demişti Yani işin özü kendimize ne kadar kıymet verir isek başkaları da bize o nispette değer verir.

Tabiî ki Atatürk’ün dil, tarih ve diğer kültür meselelerini bu kadar önemli görmesinin nedenleri vardır. Türk dilini konuşan Türk milleti, tarihte birtakım zaruri şartlardan dolayı bazan birbirinden idari ve siyasi bakımdan çok uzaklarda kaldı. Ayrıca bu insanlar sınır boylarında, yabancı kültürler ve halklarla temasta oldukları halde beşbin yıldır, doğudan batıya, kuzeyden güneye çok az bir lehçe farkıyla aynı dili konuştular. Bu bakımdan, milli bir bağ olarak Türk dilinin oynadığı rolü de, belki diğer dillerin hiçbiri oynamamıştır, denebilir Dolayısıyla dil, tarih ve kültür milli birliğin temelidir.

Kültürler birdenbire ortaya çıkmaz. Bir topluluğa millet diyebilmemiz içinse müşterek bir kültürünün olması lazımdır. Yeni Türk Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk elbette tarihin en eski milletlerinden birisi olan Türklerin köklü bir kültürlerinin bulunduğunu biliyordu. Fakat çağlar içerisinde, kabul ettiğimiz dinler, girdiğimiz kültür coğrafyaları sebebiyle bir yozlaşmaya da maruz kaldığımızı görünce, kolları sıvamış ve Cumhuriyetin maddi temellerini kuvvetli bir şekilde inşa ederken, manevi değerlerin de korunması gerektiğine karar vermiştir.

Scroll to Top